Sanatın iyileştirici gücü insanlık tarihi kadar eskidir denilebilir. Sanat, bireye farketmeden zarar veren duygu ve durumlarla güvenli bir biçimde buluşmasına olanak vermesi ve aynı zamanda kendi yapıcı ve yaratıcı yönleriyle buluşması açısından önemli bir yerde durur.
Batıda, psikoterapinin bir bilimsel yaklaşım olarak gelişmeye başlamasıyla beraber ise, Carl Jung, James Hillman, Winnicot, J.L. Moreno, Otto Rank gibi isimlerin ( bu isimlerle de sınırlı kalmayarak) yaratıcı ifade ve psikoterapi ilişkisine değinildiği görülmektedir. Hatta Winnicot “ psikoterapi hayal gücüne/imgelemeye alan yaratıldığında başlar” demiştir.
Nietzsche de insanın en derininde yatan acılarının dönüşümü ve yaşamı olumlayabilmesi için yaratıcılık ve iyileşmenin birbirinden ayrılmayacağını vurgulamıştır.
Dışavurumcu sanat terapisinin özü “POIESIS “ e (art-making) dayanır.
Antik Yunan’a ait bir kelime olup, “yapma- ortaya koyma” dan gelmektedir. Sanat üretimi, doğanın bıraktığı yerden devralmak gibidir, Bu bizi yeni olasılıklara açar, varlığımıza anlam vermemize aracı olur, hayata yanıt verebilme kapasitemizi genişletir (bkz. S.Levine)
Yaratıcılığımız engellendiğinde, tıkanmış hissederiz ve canlılık yaşamımızdan çekilir. Sanatsal üretim sürecinin kendisi yaşamdaki deneyime rehberlik eder.
Hayata ve çevremize, “şekil vererek” veya olanı “kapsayarak” bu hayatta yerimizi bulmaya çalışırız. Sanat üretmek, kapasiteleri uyandırır ve bireyi restore eder.
Gündelik çerçevenin dışına çıkmak ve imgeler dünyasına giriş yaparak alternatif bir dünyanın, olasılıkların dünyasına açılmak gibidir. Sadece soruna odaklandığımız sınırlı yerden görürüz. Sanat, bireyin otantik varolşuna doğru bir restorasyona bizi taşır.
Bu temellerden güç alarak 1970’lere gelindiğinde, ABD’de Lesley Üniversitesi’nde yaratıcı terapilerin tarihinden bağımısız olmayarak dışavurumcu sanat terapisi gelişmeye başlamıştır. Dışavurumcu Sanat Terapisi’nin öncü isimlerinden Shaun McKniff bu yaklaşımın kaynağında öne çıkan şu unsurların etkilerine değinmiştir; şamanik ritüele dayalı arketipsel geçmiş, J. Moreno’nun spontaniteyi merkeze alan teröpatik sahneleme yaklaşımı, James Hillman ve Thomas Moore’un Jung sonrası arketipsel psikolojisi…
Felsefi temellerine bakıldığında ise, Husserl, Heidegger ve Darrida öne çıkmaktadır.
“FENOMENOLOJİK yaklaşım” esastır. Önceden tanımlanmış ve formülize edilmiş kuramsal varsayımlar değil, deneyimin yaşandığı andaki durumun doğasını araştırmak önemlidir.
Diğer sanat terapisi yaklaşımlarından farklı olarak, SANAT ÜRETİM SÜRECİ ve SONUNDA ÜRETİLEN SANAT İŞİNİN KENDİSİ merkezdedir. Farklı sanat disiplinlinerine duyarlılık geliştirmiş olmak önemlidir. Yorumlamadan ziyade, form ve estetik biçim üzerinden işe yaklaşarak kendisini anlatmasına izin verilir.
“Bilir kişi” olmak değil, taze gözlerle keşfeden olmanın peşinden gidilir. Dışavurumcu sanat terapisi, bireyin içindeki psikolojik durumunun dışavurumunu desteklemekten ötedir. Esas olan estetik deneyimin kendisidir. Yalnızca tek bir sanat formu üzerinden çalışmayı değil, insanın duyusal deneyimini oluşturan birbirinden ayrılması mümkün olmayan tüm modaliteler (görsel sanatlar, dans, şiir, müzik, drama …) üzerinden çalışmayı önemser.
Ortaya çıkan imgeleri araştırmak, derinleştirmek için imgeyle doğrudan diyaloğa girmek ya da farklı bir modaliteye geçmek gibi estetik yöntemler kullanılır (Knill, Levine ve Levine, 2005). Böylece, farklı olasılıklar görünür olur. Sanatın kendisi ilaçtır. Çünkü ortaya konulan çalışmanın kusursuz sanat eserleri olması gerekmez, ancak ortaya çıkan ürün karşısında iyi bir dinleyici olmaya davet vardır. Bu esnadaki oluşum süreci ve sonrasındaki keşifler bireyin kaynaklarıyla buluşmasında önemli bir yer tutar. Artık takılı kalınan sorun alanı ötesini görmek, bedenin ve uyanan sezgilerin de işbirliğiyle mümkün hale gelir.
Ben de bireylere ve gruplara doktora programına devam ettiğim “European Graduate School” ruhunu taşıyan temel ilke ve yaklaşımla eşlik ediyorum.
NOT: Yukarıdaki bilgileri lütfen kopyalayamayınız ve kaynak göstermeden yayınlamayınız. Farklı kaynaklardan özümsenerek, özgün bir biçimde derlenmiştir.